40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
7.014,00%0,24
27.971,00%0,24
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
Günlerdir haberlerin ilk sırasını orman yangınları işgal ediyor.
Tahliye edilen köyler, yanan evler, küle dönen araziler…
Haber spikerlerinin -haklı olarak söyledikleri üzere-, ciğerlerimiz yanıyor. Sadece toprağın değil bizim de hava keseciklerimiz kuruyor. Oksijen borumuza is kaçıyor. Solunum sistemimiz zarar görüyor…
Otlar alev alıyor. Yeşillikler yok oluyor. Ağaçlar yanıyor. Toprak kavruluyor… Ama bakınca, görüyoruz ki, yanan sadece ağaçlar değil, sincaplar, kaplumbağalar, kirpiler, karıncalar, adını bilmediğimiz sayısız çeşit ve adetteki böcekler ölüyor… Ekolojik denge bozuluyor. Yeşillikler kıraçlara dönüyor. İs kokusu insanın içini burkuyor. Yanmış arazinin siyahlığı içimizi karartıyor…
Halen dört bir tarafta orman yangınları devam ediyor. Bursa’daki yangının yerleşim merkezlerini tehdit etme riskine karşı önlemler alınıyor. Antalya’da Gazipaşa ve Serik’te kontrol altına alınmış olmakla beraber yangın devam ediyor. Uşak, Karabük ve Kahramanmaraş’taki yangınlarla mücadele etkili biçimde sürdürülüyor…
Orman yangınları… Bir musibet aslında… Bize, ciğerlerimize isabet eden bir kor, bir ateş. Resmi yetkililer yangınlara sebep olmanın % 90 oranında insan kaynaklı olduğunu söylüyor. Bu tespit tam da şu ayeti hatırlatıyor: “Başınıza her ne musibet gelse, kendi yaptıklarınız yüzündendir, O çoğunu yine de affeder.”[1]
İnsanlar hangi hataları yapıyor? Piknik ateşi yakıyor, iyice söndürmüyor. Mangal keyfi yapıyor, ateşin söndüğünden emin olmadan çekip gidiyor. Sigara izmariti atıyor, iyice sönmesine dikkat etmiyor… Pekiyi ortaya çıkan neticenin vehametinin farkında mıyız? Yangına sebep olanlar hangi otun, hangi ağacın, hangi canlının hesabını verebilir? İlahî vahye göre “her şey Allah’ı hamd ile tespih etmektedir.”[2] Onların tesbih faaliyetine son vermek hem hukûkullah’a yani ilahî haklara hem hukûku’l-mahluka yani yaratıkların maddi ve manevi hukukuna sayısız tecavüz değil midir?
Orman yangınlarının çok büyük çoğunluğu insan kaynaklı olduğuna göre bunun tedbirini almak da insanlara düşüyor. Elbette yetkililer de bu konuda çalışmak, toplumu eğitmek, sıkı kontrol tedbirleri almakla yükümlü.
Orman yangınları, düşündüğümüzde bize birçok mesaj veriyor. Bu dünyada her şey emrine musahhar kılınmış varlıklar olarak insanın[3], sorumluluğunun farkında olması gerektiği dersini veriyor. Ormanı diğer her şey gibi ilahî bir emanet olarak görüp ihanet etmemek gerektiği dersini veriyor. İnsan kaynaklı hatalar konusunda azami dikkatli olmak gerektiği dersi veriyor.
Yangın ya da ateş… Adı bile ürkütücü, Doğru şekilde kullanılırsa yemeğimizi pişiren ve daha pek çok fayda sağlayan bir hizmetçi. Ama yanlış bir mecrada devreye girdiğinde mala, cana mâl olan, her şeyi kül eden bir kahhâr tecellisi.
Ateş bir “yanma reaksiyonu”dur. Daha açık ifadeyle ateş, yanıcı bir maddenin oksijenle tepkimeye girmesi sonucu ortaya çıkan ısı ve ışık enerjisidir. İlahî bir mekanizmanın, bir nizamın adıdır. Ateşin gerçekleşmesi için “yanma üçgeni” adı verilen üç unsurun birleşmesi gerekir: Yanıcı madde (odun, kağıt, benzin vb), oksijen ve ısı yani belirli bir sıcaklığa ulaştığında tutuşmaya vesile olan unsur. Bu üçü bir araya geldiğinde ısı açığa çıkarak reaksiyon olur. Isı ve ışımanın görünen kısmı alev adı verilen şeydir.
Ateş maddi olduğu gibi manevi yani mecazi de olabilir. Söz gelimi aşk ateşi, öfke ateşi, tutku ateşi budur. Ama biliyoruz ateş aynı zamanda cehennem azabının adıdır. Kur’an’da cehennemin birçok adı varsa da en meşhur adı “nâr” yani ateştir. Mesela bir ayette şöyle buyrulur: “…O halde yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının. O kafirler için hazırlanmıştır.”[4] O yüzden devamlı surette müminler “ateş”ten Allah’a sığınırlar. Cevşen duasında her bâbdan sonra, “Allah’ım, bizi ateşten koru” diye dua edilir.
Evet, cehennem Kur’an’da “ateş” olarak anılıyor. Yukarıda naklettiğimiz ayette olduğu gibi kafirlerin yani inanmayanların ateşe atılacağı haber veriliyor. Maddi ateşten, yanmaktan korktuğumuz gibi insanı buraya götürecek olan imansızlıktan, küfürden de korkmamız lazım. Kendimizin yahut ailemizin yahut sair insanların ateşe atılmaları ihtimalinden içimizin ürpermesi lazım. Bunun için imandan mahrum gönüllere iman hizmeti götürmek için çabalamamız lazım. Yazımızı Bediüzzaman’ın imansızlık yangını karşısında duyduğu şu çarpıcı ifadeleri ile bitirelim:
“Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!”[5]
[1] Şura 42/30.
[2] Bk. İsra 17/44, Cuma 62/1; Tegâbun 64/1.
[3] Bk. Câsiye 45713.
[4] Bakara 2/24.
[5] Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayat (İstanbul 2020, YAN, s. 525.
DOĞRULUK BİZİ İMANA, İMAN DA CENNETE GÖTÜRÜR