40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
7.014,00%0,24
27.971,00%0,24
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
Yağmur Duasıyla İlgili Olarak Bediüzzaman’ın Çok Önemli Bir Düzeltmesi:
“Yağmursuzluk Yağmur Duasının Vaktidir yoksa Yağmur Getirmek İçin Değildir!”
Kurak bir yıl geçiriyoruz…
Bazı bölgelerde yağmur azlığı dolayısıyla ürün rekoltesinde ciddi düşüşler söz konusu.
Kimi barajlarda su seviyesi yüzde ellinin altına inmiş durumda.
Söz gelimi, gazetelere yansıyan haberlere göre Çanakkale’de su azlığı dolaysıyla araba yıkanması yasaklandı. Yine mesela, Trakya’da ay çiçekleri yeterince büyüyemedi.
Yine mesela, Düzce’de arazilerin sulanmasında önemli rol oynayan Hasanlar Barajında su seviyesi yüzde 30’lara kadar geriledi…
Kuraklık belirli tarihlerle sınırlı değil. Kimi zaman yağan yağmurlar dolayısıyla barajlar taşarken kimi zaman barajlar kuruyor. Kimi zaman ya da kimi yerlerde su taşkınları olurken kimi yerlerde ya da kimi zaman bir damla yağmura hasret kalınıyor…
Yağmur, Bediüzzaman’ın dediği gibi “mücessem bir rahmet”[1] yani cisme bürünmüş bir rahmettir. Ama fazlası “nikmet” olduğu gibi azlığı da “nikmet”tir. Nikmetin nimete dönüşmesi onun vaktinde, gerekli yerlere, yeteri kadar, belirli bir düzen içinde gerçekleşmesidir. Genellikle olan da budur. Ne var ki mutlak Rahmet sahibi olan Yaratıcı, Ona olan ihtiyacımızı fark etmek, yağmuru ancak ve ancak Onun yağdırdığını bilmek, yağmurla Onun ne kadar büyük ihsanlarda bulunduğunun farkına varmak için zaman zaman farklı tecelliler gerçekleştirmektedir.
Yine Bediüzzaman’ın ifade ettiği üzere güneşe çok ihtiyacımız olduğu, güneşin “tuluunun çok menfaatleri bulunduğu” ortada olduğu halde güneşin çıkması için dua edilmemektedir. Çünkü güneşin doğması “muttarit bir kanuna” bağlandığından yani ilahî bir düzen içinde gerçekleştiğinden hem tuluu için dua edilmemekte hem de tulû etti diye şükür yapılmamaktadır. Oysa yağmurun yağması “muttarit bir kanuna” bağlı olmadığı için yağıp yağmayacağı, ne zaman yağacağı, ne kadar yağacağı bize meçhul olarak kalmaktadır. Dolayısıyla ihtiyaç olduğunda yağmur duasına çıkmak Rabbimize karşı uhdemize düşen bir vecibe olmaktadır.[2] Hz. Peygamber (asm) zamanında da kuraklık yaşandığı, Resul-i Ekrem (asm)ın namaz kıldığı ve cübbesini ters çevirerek yağmur duası yaptığı kaynaklarda yer almaktadır.[3]
Kuraklık dolayısıyla diğer bazı ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de muayyen bir zamandan beri çeşitli yerleşim merkezlerinde yağmur duası yapılmaktadır. Ancak dün akşam yani perşembeyi cumaya bağlayan gece Diyanet’in kararı çerçevesinde, yatsı namazından önce, 90 bin caminin minarelerinden kuraklık ve yangınlar dolaysıyla dualar yapıldı. Diyanet İşleri Başkanlığının resmi sitesinde yer aldığına göre, Başkan Ali Erbaş X hesabından bir duyuru yaparak “yangınlardan korunmak, kuraklıktan kurtulmak, her türlü afetten, musibetten devletimizin ve milletimizin muhafazası ve şehitlerimiz için dua yapılacağını…” ifade etmiş, söylediği üzere de toplu dua gerçekleştirilmiştir.
Hiç şüphe yok ki, Başkanlığın bu programı takdire şayandır. Çünkü dua imanın gereği ve ibadetin özüdür. Dünyevi ve uhrevi ihtiyaçlar duanın da vaktidir. Ne var ki, Başkan’ın ifadesinde yer alan “kuraklıktan kurtulmak” ifadesi bir düzeltmeyi, bir tashihi gerektirmektedir. Çünkü Bediüzzaman’ın açıkça dile getirdiği üzere dua ancak ve ancak ubudiyetin gereği olarak yapılır, neticeleri de uhrevi olur. İhtiyaçlar o duanın vaktinin geldiğini gösterir, yoksa dua sırf o ihtiyacın giderilmesi için yapılmaz. Yapılırsa dua ibadetinin safvetine zarar verir, ihlası zedeler. Nitekim, pek çok insanın dikkate almadığı bu hususu Bediüzzaman şu ifadelerle paylaşmaktadır:
“Hem, duâ bir ubûdiyettir; ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi duâ ve ibâdetin vakitleridir; o maksadlar, gàyeleri değil. Meselâ, yağmur namazı ve duâsı bir ibâdettir. Yağmursuzluk, o ibâdetin vaktidir; yoksa, o ibâdet ve o duâ, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa, o duâ, o ibâdet hâlis olmadığından, kabule lâyık olmaz.”[4] Konunun daha iyi anlaşılması için Bediüzzaman güneş ve ay tutulması zamanlarında kılınması sünnet olan “Salât-ı küsûf ve salât-ı husûf”u örnek vererek şu açıklamayı yapar: “Nasıl ki, güneşin gurûbu, akşam namazının vaktidir; hem güneşin ve ayın tutulmaları, küsûf ve husûf namazları denilen iki ibâdet-i mahsusanın vakitleridir. Yani, gece ve gündüzün nurânî âyetlerinin nikaplanmasıyla bir azamet-i İlâhiyeyi ilâna medâr olduğundan, Cenâb-ı Hak, ibâdını, o vakitte bir nevi ibâdete dâvet eder. Yoksa, o namaz, açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesâbiyle muayyen olan ay ve güneşin husûf ve küsûflarının inkişafları için değildir. Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bâzı duâların evkàt-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; duâ ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticâ eder. Eğer duâ çok edildiği halde, beliyyeler def’ olunmazsa, denilmeyecek ki, “Duâ kabul olmadı.” Belki denilecek ki, “Duânın vakti, kazâ olmadı.” Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle, belâyı ref’ etse, nurun alâ nur, o vakit duâ vakti biter, kazâ olur.”
Rabbimiz hepimize, bu şuur içinde, ihlasla dua etmeyi ihsan eylesin. Sonsuz rahmetiyle maddi ve manevi musibetlerden muhafaza edip rızasına nail eylesin.
[1] Said Nursi, Şualar (Ayetü’l-kübra), İstanbul 2020, YAN, s. 99.
[2] Bk. Said Nursi, Lem’alar (İstanbul 202, YAN), s. 123-124.
[3] Buhari, “İstiskâ”, 16-17.
[4] Said Nursi, Sözler (İstanbul 2020, YAN), s. 297.
“Deprem” ve “Tsunami” Gerçeğinin Verdiği Bir Mesaj: Kimin Rahmeti ve İnayeti İle Yaşıyoruz?