DOLAR

40,2607$% 0.13

EURO

46,7252% 0.08

STERLİN

53,9495£% 0.21

GRAM ALTIN

4.319,39%0,53

ONS

3.335,86%0,37

BİST100

10.219,67%-0,06

Sabah Vakti a 02:00
İstanbul °
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Dr. Adem Ali RÜZGARLI

Dr. Adem Ali RÜZGARLI

17 Temmuz 2025 Perşembe

İslam’da Irkçılık Yoktur! Bediüzzaman’ın Türklere ve Kürtlere Çağrısı

İslam’da Irkçılık Yoktur! Bediüzzaman’ın Türklere ve Kürtlere Çağrısı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İslam’da Irkçılık Yoktur!

Bediüzzaman’ın Türklere ve Kürtlere Çağrısı

  • Dr. Adem Ali Rüzgarlı

Doğmayı, dünyaya gelmeyi, hayatı kuşanmayı biz seçmiyoruz.

Doğduğumuz kıtayı, bölgeyi, ülkeyi, şehri biz seçmiyoruz.

Anne-babamızı, sosyal çevreyi, etnik yahut ırkî kimliğimizi de biz belirlemiyoruz.

Listeyi uzatabiliriz: Cinsiyetimizi, simamızı, deri rengimizi, genetik özelliklerimizi vb. hususları da biz seçmiyoruz. Bizim dışımızda bir İrade ve Kudretin tensibi ve takdiri ile dünyaya geliyoruz, bir aileye mensup oluyoruz, bir kültüre doğuyoruz. Ailemizin, sosyal çevrenin ve içine doğduğumuz kültürün “zorunlu” mensubu oluyoruz. Literatürde “kader-i iztırârî” diye anılan bütün bu hususlar irademiz dışında gerçekleştiği için de bu alanlarda hiçbir sorumluluğa sahip olmuyoruz.

Etnik yapı mensubiyetini, diğer bir ifadeyle ırkî gerçekliği düşünürken ilk dikkate alınması gereken husus, kanaatimizce budur! İrademiz dışında, zorunluluğa dayalı bir mensubiyet fiilî ve sosyal bir gerçekliği ifade eder ama hiçbir zaman kendi aidiyetimizi yüceltme veya başka aidiyetleri küçük görme sebebi olamaz! Irkçılık böyle başlar; kendi kavmî yapımızı övmek, başka yapıları dışlamak, küçük görmek…

Herkesin kendine has bir aile gerçekliği olduğu gibi kendine has etnik veya kavmî bir gerçekliği de vardır. Çünkü ırk yani etnik farklılık yaratılışa ait bir gerçekliktir. Daha doğrusu Yaratıcının iradesi ve tercihi ile alakalıdır. İnsanın kendi ırkı dahil olmak üzere bütün ırklara saygılı olması sadece sosyolojik bir gerçeği görmesi değil aynı zamanda ilahî İradeye saygı göstermesi demektir. Ama kendi ırkını üstün görmekten başlayarak başka ırkları olumsuzlamaya, aşağılamaya, giderek düşmanlığa hatta çatışmalara girmeye kadar varan ırkçılık ise hem insanlık barışı için vahim sonuçlar doğuran bir ateş hem de İlahî İradeye karşı saygısızlıktır. Bu tür konular konuşulduğunda akla gelen “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, takvaca en üstün olanınızdır…” (Hucurât 49/13) ayeti, belirtmek gerekir ki, bu konuda hayatî önemde mesajlar vermektedir.

Söz konusu ayet farklı ırklara mensup olmanın Yaratıcının iradesi olduğunu, ırkçılık yapmamak gerektiğini, ırkî aidiyetlerin üstünlük sebebi olmadığını, üstünlüğün “takvadaki üstünlük” olduğunu, farklılıkları “muarefe” vesilesi yapmak gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Yaratıcının insanlara “yol gösterici” konuşması olan Kur’an bütün insanları, bu bağlamda ırkçılıktan uzak durmaya çağırırken, gerçek mânâda Kur’an talebeleri olan alimler de aynı çağrıyı tekrarlamışlardır. Kur’an’ın, içinde yaşadığımız ahir zamanda mümtaz bir talebesi olan Bediüzzaman da birçok vesile ile Kur’an’ın bu çağrısını tekrarlamış, müminleri -sözle değil-, hakkını vermeye çalışarak iman kardeşliğine davet etmiş, hangi aidiyetten gelirse gelsin bütün müminlerin “iman kardeşi” olduğuna, dolayısıyla bunun bilincinde olmak gerektiğine vurgu yapmıştır.

Bediüzzaman gerek Kürt ileri gelenleriyle soru-cevap şeklinde yaptığı konuşmanın (1910 yılı) kitaplaştırıldığı Münazarât isimli eserinde gerek Şam’da, aralarında yüzden fazla alimin de bulunduğu Emeviye Camiinde irat ettiği hutbede (1911 yılı) gerekse Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde Müslümanların “milliyet”in İslam olduğunu, İslam’ın bütün ırk, aşiret ve kabileleri tek bir bütün haline getirdiğini, Müslümanları birbirine bağlayan sayısız “rabıtalar” bulunduğunu, bütün Müslüman toplulukların bu bağları dikkate alarak “İslam kardeşliği” temelinde ittifak etmeleri gerektiğini dile getirmektedir (mesela bk. Hutbe-i Şâmiye [Eski Said Dönemi Eserleri içinde], İstanbul 2017, YAN, s. 254-255). Mesela o, Kürtlere dönük bir ifadesinde “Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder” diyerek bunun farkında olma çağrısında bulunurken (Münazarat, [Eski Said Dönemi Eserleri içinde], s. 213), Türklere ve Araplara yönelik ifadesinde de “Arap ve Türk İslamiyet milliyetinin iki hakiki kardeşi ve o kal’a-yı kutsiyenin nöbetterları olduğunu” belirterek (Hutbe-i Şamiye, 254) evrensel çağrısını tekrarlamaktadır.

Sonuç olarak etnik farklılıklar konusunda gerek Kur’an’daki ilahî çağrıyı gerekse İslam alimlerinin bu çağrıyı tekrarlayan ifadelerini, gerekse ahir zaman müfessiri olarak Bediüzzaman’ın vurgulu biçimde dile getirdiği çağrıyı dikkate almak hem Allah’a kulluğumuzun gereği hem de sosyal barış ve huzurun anahtarıdır.