40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
7.014,00%0,24
27.971,00%0,24
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
05 Ağustos 2025 Salı
“Şefkat-i İmaniye”nin Neresindeyiz?
ÇAĞIMIZIN EN SAĞLAM YOL HARİTASI VE REHBERİ: RİSALE-İ NUR TEFSİRİ
Allah birdir; başka şeylere müracaat edip yorulma - Risale-i Nur
İTTİHAD-I İSLAM ÇERÇEVESİNDE TÜRK KÜRT KARDEŞLİĞİ
Mârifet-i Sâni denilen kemâlât arşına uzanan miracların usulü - Mesnevi-i Nuriye
ÖĞLE NAMAZININ BANA HATIRLATTIKLARI
ÇAĞIMIZIN EN SAĞLAM YOL HARİTASI VE REHBERİ: RİSALE-İ NUR TEFSİRİ
ALİ FERŞADOĞLU
GÜNEY ANADOLU BÖLGE VE HATAY YENİ ASYA RİSALE-İ NUR DERSİ
Her salı saatler 21:00’i gösterdiğinde Hatay Yani Asya Risale-i Nur dersi zamanıdır. Bekleriz..
Bazı dostlar da, “Yeni Asya’daki problemler bitmeyecek mi?” diye sorar zaman zaman. Cevabımızın ilk cümlesi şu: “Sizin evinizdeki problemler bitti mi, bitiyor mu, bitecek mi?”
İki: “İnsan, imtihan, hizmet ve faaliyet” olan yerde problem çıkar. “Biz kullarımızı her zaman imtihan ederiz.”1 “Ey insanlar! Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan vesilesi kıldık; bakalım sabredecek misiniz?”2 meâlindeki âyetlere göre de anne-baba, çocuk, eş, kardeş, akraba, komşu, dost, düşman, tüm insanlar, hizmet ve problemlerle imtihandayız!
Peygamberimizin (asm) hâne-i saâdetlerinde problem çıkmış, Aşere-i Mübeşşere (Cennetle müjdelenenler) arasında da problemler yaşanmıştır! Risâle-i Nûr’a göre de problem ve sıkıntılar hiç bitmeyecek! Zira, “Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır.”3 Bediüzzaman’ın hayatında, saff-ı evvel ağabeylerimiz arasında, Yeni Asya tarihi boyunca birçok problem ve sıkıntı yaşana gelmiştir!
Bu, hayatın tabiî ve fıtrî bir sonucudur: Problemsiz dünya yoktur. Biri biter, öbürü başlar! Ayrıca biz, problemleri bitirmekle değil; problemin neresinde yer aldığımızı belirlemekle mükellefiz! Çıkaran, körükleyen, ilgilenmez tarafta mı; çözmeye çalışan tarafında mıyız? Ve, “İhlâsı kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri defetmek için”4 ihlâs düsturlarını rehber etmeliyiz. Bize, “Ara sıra, İhlâs ve İktisat Lem’alarını ve bazan Hücumat-ı Sitte risalesini mabeyninizde beraber okumalısınız.”5 direktifi verilir.
Deccalizm/süfyanizm ve nefsimizle de cihaddayız! Elbette sıkıntılar çıkar! “Herkeste nefs-i emmâre bulunur… Nefis ve hevâ ve his ve vehim’ bazen aldatıyorlar.”6 Ayrıca, “Hubb-u câh, (şan, şöhret, makam mevki, kariyer, rütbe sevgisi); havf (her türlü korku damarı), tamah (mala karşı açgözlük), asabiyet-i cahiliye/milliyetçilik/korumacılık damarı, enaniyet (kibir, bencillik), dünyanın cazibedar şeyleriyle (kadın, fantaziye, eğlence)”7 ehl-i hizmet de aldatılır. Bu tuzaklara düşmek problem ve düşen de problem çıkarır! Üstüne üstlük kabahatini gizlemek için başkalarını suçlar problem çıkarır!
Meyus olmayalım! Şahs-ı mânevî problemleri çözer, sıkıntıları giderir. Bize düşen önce nefsimizi terbiye ve ıslah, sonra başkasını cidden murakabe ile test ile “mihenge vurmaktır!”
Dipnotlar: 1-Mu’minûn Suresi, 30.; 2-Furkan Suresi, 20.; 3-Lem’alar, s. 164.; 4-Age., s. 164.; 5-Kastamonu Lâhikası, s. 172.; 6-Lem’alar, s. 170.; 7-Mektûbât, 401-414.
Ali Ferşadoğlu / 25.07.2025
Ülkemiz maddî-mânevî olarak cayır cayır yanıyor! Mâsûmların cezalandırılıyor! 60 milyon vatandaş açlık sınırının altında inim inim inliyor! Bu musibetler, zulme ses çıkarmayıp rıza gösterdiğimizdendir! Şu meâldeki âyet bunu ifade eder:
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.”1 Yani, isyan, günah, zulüm, şükürsüzlük “zaaf-ı imandan gelen tuğyan”2 ve tedbirsizliğimiz yüzünden musibetleri celbederiz! Gayr-i meşru alışveriş yapanın dükkânı mühürlenir; esnaflıktan men edilir!
Sel ve yangın gibi musibetler bilgisizliğimiz ve tedbirsizliğimizdendir! “Meselâ, yağmurun gelmesinin binlerle neticeleri var; bütünü de güzeldir. Sû-i ihtiyarıyla (iradesini kötüye kullanan) bazıları yağmurdan zarar görse, ‘Yağmurun icadı rahmet değildir’ diyemez, ‘Yağmurun halkı şerdir’ diye hükmedemez. Belki sû-i ihtiyarıyla ve kesbiyle (elde etmesiyle) onun hakkında şer oldu. Hem ateşin halkında çok faydalar var; bütünü de hayırdır. Fakat bazılar, sû-i kesbiyle, sû-i istimaliyle (kötüye kullanmasıyla) ateşten zarar görse, ‘Ateşin halkı şerdir’ diyemez. Çünkü, ateş yalnız onu yakmak için yaratılmamış. Belki o, kendi sû-i ihtiyarıyla, yemeğini pişiren ateşe elini soktu ve o hizmetkârını kendine düşman etti.”3
Hayatımızda sık sık musîbet, sıkıntı ve problemlerle karşılaşırız. İrademiz, ihtiyarımız dahilinde doğan sonuçlardan tamamen kendimiz sorumluyuz. Evet, “İnsan, seyyiâtından (kötülük, günah ve suçlarından) tamamen mesûldür. Çünkü, seyyiâtı (kötü ve kötülüğü) isteyen odur. Seyyiât, tahribât nevinden olduğu için, insan bir seyyie ile çok tahribât yapabilir. Müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder: Bir kibrit ile bir evi yakmak gibi.”4
Ateşi sobanın içine koyar ısınırız; tencerenin dibine koyar pişiririz; halının üstüne koyar yakarız ve yanarız! Tedbir almayan, aldırmayan yakar ve yanar! Allah utandırmasın, yandırmasın!
Dipnotlar: 1-Şûrâ Suresi, 30.; 2-K. Lâhikası, s. 98.; 3-Mektûbât, s. 47.; 4-Sözler, s. 428.
“Bize Kur’ân yeter!” diyen ey meslekdaş İlâhiyatçı profesör! Fitne, fesadın tavan yaptığı bu günlerde şüphe ve vesvese saçarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bu cümle-i fasit ile “Peygambere, hadîse ihtiyaç yok!” demek istiyorsun! Peki, siz okulda ne anlatıyorsunuz, niye anlatıyorsunuz!? Okul var, ders kitapları var, öğrenci var; size ne ihtiyaç var!?..
Siz ne anlatıyorsunuz ey İlâhiyatçı profesör, ne!?..
Sözlerin en güzeli Kelâm-ı Ezelî Kur’ân, sadece indiği çağa değil; bütün insanlara, asırlara, toplumlara, mesleklere, meşreplere, bütün fertlere hitap eden mu’cizeler hazinesidir. Kur’ân’ı tebliğ, tefsir, izah ve açıklama ile vazifeli Peygamberimiz (asm) onun ilk ve en büyük muallimidir. En orijinal, en geniş, en ebedi ve en kapsamlı tefsiri hadis-i şerifler ve Sünnet-i Seniyyedir. “Size ‘Yeten” Kur’ân’da meâlen, “Biz zikri, Kur’ân’ı sana indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni beyan edesin, açıklayasın.”2 diye beyan buyrulmuyor mu?
Her bir âyeti bir anayasa maddesi gibi farz edersek, Peygamberimizin (asm) hadîsleri kanunu, yönetmelik, tüzük gibi açıklamalar değil mi? Kur’an ona indirildiyse, elbette onu tefsir edecek olan da odur. Namaz, oruç, zekat, hac gibi ahkâm âyetleri; şekil, vakit, sayı, miktar, şart, âdablarını teferruatlı açıklamayacak da, siz mi açıklayacaksınız!?
Hâlâ, “Kur’ân bize yeter!” diyorsanız, “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.”3 meâlindeki âyet Sünnete ittibâ için size emir olarak yetmez mi?!
Unutmayın: “Sünnete ittibâ etmeyen, tembellik ederse hasâret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme, tekzibini işmam eden tenkit ise dalâlet-i azîmedir.”4
Dipnotlar: 1-Sözler, s. 113., 11. Söz.; 2-Nahl Suresi, 44.; 3-Tevbe Suresi, 129.; 4-Lem’alar, s. 55.
“Şu İlâhîyatçı şarlatanlara bakar mısınız!..”
Ali Ferşadoğlu /23.07.2025
Bazı sözde İlâhîyatçılara ne oluyor ki, “Peygamber bile dine ilâve yapmamış, yapamaz! Hocalar ‘Kur’ân’da bulamazsam Sünnette, sünnette bulamazsam icma-i ümmet ve kıyasa bakarım!’ diyor. Allah dini eksik bırakmış da O’na din mi vahyediyorlar! İsrâ Kudüs’e kadar gece yolculuğudur. Gerisi yok!” deyip Mi’râcı da inkâr ediyor!.. Fesübhanellah, yoksa insî şeytanlar bunlar mı!?
Kur’ân’da İslâm şartları ve birçok ahkam ayetlerinin teferruatı da yer almaz. Meselâ, namazların kaç rekât, hangi rekâtta nelerin okunacağı, namazı bozan haller, zekât, oruç, hac ve sâir ibadetlerin usül ile şartlarını açıklayan ve uygulayan Peygamberimizdir (asm). Peygamberimiz (asm), Kur’ân’ın ilk, en geniş, en mükemmel, en original, en ebedi müfessiri değil mi? Sünnet namazlar ve namazın sünnetleri ilâve mi? Be şaşkın ulemâüssû!..
“Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”1 “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının.”2 diye emretmiyor mu? Hadîsi Sahabiler nakletti de Kur’ân’ı kim nakletti? İnsanlığın yıldızları Sahabiler değil mi?
Müctehid ve müceddidler kendi kafalarına göre hüküm koymazlar, koyamazlar. Var olan mestur hükümleri, “zaman, mekân, imkân ve şart ve mizaç/fıtrat/yapılara” göre ortaya çıkarırlar. 15 asırdan beri yüz binlerce âlim, asfiya, muhakkik, müctehid, müceddidlerin doğrulayıp uyguladıkları husususlarda size ne oluyor ki, sapıttınız? Enaniyetiniz (nefsiniz) hafv damarı ve tama yüzünden mi avlandınız? Şu meâldeki âyetleri bilmez misiniz?
“Eğer bilmiyorsanız, zikir, ilim ehline, bilenlere sorun!”3 Zikir, ilim ehli kim? “Verrasihune fil-ilmi/ilimde derinlik sahipleri.”4 Onlar da müctehid ve müceddidlerdir! Yani, yüzler milyonlara rehberlik eden İmâm-ı A’zam, Şâfiî, Hanbel, Malik, İmâm Ebu’l-Hasan el-Eş’arî, İmam Gazalî, İmâm-ı Rabbânî, vs., vs., vs. Onlar yanılmış mı ki, size dinleyelim!?!
Risâle-i Nûr, Hadîs, Sünnet ve Mi’rac gibi binlerce meseleyi ilmen de izah ve ispat etmiştir!
Dipnotlar: 1-Nisa Suresi, 80.; 2-Haşr Suresi, 7.; 3-Nahl Suresi, 43.; 4-Al-i İmran Suresi, 7.